insan suresi 22 ayet fazileti

Elbettedeğil bir insan, bütün insanlar toplansalar Allah’ın sözü kadar güzel ve mükemmel bir söz söyleyemezler. Kur’an buna şu ayetle işaret eder: “Andolsun insanlar ve cinler bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” (İsra suresi, 88. ayet.) 5bk. Tevbe suresi, 100. ayet; Fetih suresi, 17. ayet. “Onlar Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler, namazı dosdoğ- ru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda İbniKesir: İşte bu, sizin işlediklerinize karşılık oldu. Sa´yiniz meşkur olmuştur. Ömer Nasuhi Bilmen: (21-22) Onların üzerlerinde ince ve kalın dîbadan yeşil esvap vardır. Ve gümüşten bilezikler ile bezetilmişlerdir ve onlara Rabbleri de gâyet temiz bir şurup içirmiştir. Şüphe yok ki, bu sizin için bir mükâfaat Müzzemmil suresi fazileti ve sırları her insan için önemlidir. Çünkü Kur’anı kerim her türlü hastalıklara şifadır. Ashâb-ı Kiram’dan Ebû Hureyre (ra) bu mevzuda şu açıklamayı yapıyor: “Hangi evde Kur’ân-ı Kerîm okunursa, orada bolluk ve bereket çoğalır. Şeytanlar uzaklaşır. Ve melekler oraya dolarlar. Hangi evde Kur’ân okunmazsa o evde darlık NisâSûresi Fazileti. İbn Abbas (r.a.) şöyle der: Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır: “ Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor ” (Nisâ 4/26) “ Allah sizi günahlardan, yanlış yollara nama klub voli yang bagus dan artinya. Müddessir Suresi 22. ayeti ne anlatıyor? Müddessir Suresi 22. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Müddessir Suresi 22. Ayetinin Arapçasıثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ Müddessir Suresi 22. Ayetinin Meali AnlamıDerken suratını astı ve kaşlarını çattı…Müddessir Suresi 22. Ayetinin TefsiriRivayete göre bu âyet-i kerîmeler, müşriklerin liderlerinden Velid b. Muğîre hakkında nâzil olmuştur. Ancak sebep bu olsa da, âyet-i kerîmeler Peygamberimiz ve Kur’ân-ı Kerîm karşısında kıyâmete kadar aynı inkârcı tavrı sergileyen her kâfiri hedef almaktadır. Velid’le alakalı kaynaklarımızda yer alan şu hâdise, bu âyet grubunun daha kolay ve güzel bir şekilde anlaşılmasını sağlayacak keyfiyettedir Velîd b. Muğîre, birgün Resûlullah yanına gidip kendisine Kur’ân okumasını istemişti. Allah Resûlü ona “Şüphesiz Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir” Nahl 16/90 âyetini tilâvet etti. Velîd “–Bunu bana bir daha oku!” dedi. Peygamberimiz âyeti tekrar okuyunca, Velîd “–Vallahi, bu sözde öyle bir tatlılık, öylesine bir güzellik ve parlaklık var ki, dalları bol yemişli, kökü sulak, yemyeşil bir ağaca benziyor. bir insanın böyle bir söz söylemesi mümkün değildir. Hiç şüphesiz bu söz her şeye üstün gelir. Ona ise hiçbir şey gâlip gelemez, muhâliflerini mutlaka mağlup eder” demekten kendini alamadı. Hayretler içinde kalan Velîd, kalkıp Hz. Ebubekir’in evine gitti ve ona Kur’ân-ı Kerîm hakkında birtakım sorular sordu. Sonra Kureyşlilerin yanına giderek “–Ebû Kebşe’nin oğlunun söylediği şeyler, doğrusu hayrete şâyandır! Vallahi o ne şiir, ne sihir, ne de bir deli saçmasıdır! O’nun söylediği, hiç şüphesiz Allah kelâmıdır” dedi. Onun bu sözleri Ebû Cehil’e ulaşınca “−Vallahi Velîd dîninden dönecek olursa bütün Kureyş de dîninden döner” dedi ve hemen yanına giderek “−Ey amca! Kavmin sana vermek üzere mal topluyorlar. Muhammed’e gitmiş ve ondan bir şeyler istemişsin galibâ” dedi. Velîd “−Kureyş beni iyi bilir, onların en zengini benim” dedi. Ebû Cehil “−O hâlde Muhammed hakkında öyle bir şey söyle ki, senin O’nu inkâr ettiğini ve O’ndan hoşlanmadığını kavmin bilsin” dedi. Velîd “–Ne söyleyeyim? Vallahi, içinizde şiiri, recezi ve kasîdeyi benden daha iyi bilen kimse yoktur. O’nun söyledikleri bunlardan hiçbirine benzemiyor. Vallahi, Muhammed’den az önce öyle bir söz dinledim ki, ne insan sözü ne de cin sözüne benziyordu. Onun muhteşem bir tatlılığı ve hoşluğu var” dedi. Ebû Cehil ısrâr ederek “−Kavmin, O’nun aleyhinde bir şey söylemediğin müddetçe senden râzı olmayacak” dedi. O da “−Bırak beni, biraz düşüneyim” dedi. Sonra da “Bu Kur’an olsa olsa eski zamanlardan beri büyücülerin nakledegeldiği çok etkili bir büyüden ibarettir. Bu bir insan sözünden başka bir şey değildir!” Müddessir 74/24-25 hezeyânında bulundu. bk. Hâkim, el-Müstedrek, II, 550/3872; Taberî, Câmiu’l-beyân, XXIX, 195-196; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 468 İşte hususiyle 18-25. âyetler onun, gönlündeki gerçek düşünceyi bastırmaya çalışarak Kur’an hakkında karar verip bir şeyler söyleme sürecinde yaşadığı sıkıntılı ruh halini, yüz ve kaş hareketlerini, şekilden şekle girişini son derece tesirli tasvirî bir üslup ile gözler önüne serer. Fakat çektiği bu kadar zihnî, kalbî ve ruhî sıkıntıdan sonra ulaştığı netice çok berbat bir netice olmuş, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu reddederek kendini ebedî bir hüsranın, son derece yakıcı bir ateşin içine yuvarlamıştırMüddessir Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriMüddessir Suresi 22. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Oluşturulma Tarihi Nisan 16, 2020 1546İnsan Suresi Medine döneminde inmiştir. 31 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “insan” kelimesinden almıştır. Aynı âyette geçen “ed-Dehr” kelimesinden dolayı Dehr sûresi diye de anılır. Dehr, zaman demektir. Sûrede başlıca, ahiret hayatıyla ilgili meseleler ve özellikle takva sahiplerinin cennette kavuşacakları çeşitli nimetler konu edilmektedir. İşte, okumak isteyen Müslümanlar için İnsân Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu Diyanet Mealiİnsan Suresi adını, insanın yaratılmadan önceki hiçliğini ifade eden 1. âyetteki “insân” kelimesinden alır. Ayrıca Dehr, Emşâc, Ebrâr ve Hel etâ adlarıyla da anılmaktadır. Otuz bir âyetten oluşan sûrenin fâsılası elif harfidir. Mücâhid b. Cebr ve Katâde b. Diâme’nin de içinde bulunduğu âlimlerin çoğunluğuna göre sûre Medine’de nâzil olmuştur Şevkânî, V, 397. Buna göre Rahmân sûresinden sonra, Talâk sûresinden önce doksanıncı sûre olarak indiğine dair rivayetler doğru kabul edilebilir. İşte, İnsân Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu hakkında detaylı bilgilerBir rivayete göre İkrime de 24. âyetin dışında sûrenin Medine’de nâzil olduğunu belirtmiştir. Tamamının Mekke döneminde 30 veya 31. sûre olarak indiğini kabul edenlerin yanında İbn Âşûr, XXIX, 370 1-24. âyetlerin Medenî, diğerlerinin Mekkî olduğunu ileri sürenler de vardır İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, VIII, 427. Bununla birlikte üslûbu, âyetlerinin nisbeten kısa oluşu, en geniş yer verilen konunun âhiret nimetleri olması gibi özellikleri sûrenin Mekkî olduğu kanaatini SURESİ ANLAMIGenel olarak insanın yaratılışının ve nimetlere mazhar olmasının hikmetini kavramaya, Allah’ı tanıyıp O’nun verdiklerine şükretmeye, azabından sakınmaya ve âhiretteki değerli nimetleri elde etmenin şartlarını gerçekleştirmeye bir çağrı niteliğindeki sûre, muhtevası bakımından yeniden dirilmenin kesinliğini vurgulayan ve âhiret hallerini özetleyen bir önceki Kıyâme sûresinin tamamlayıcısı giriş mahiyetindeki ilk bölümünün âyet 1-3 konusu insandır. Burada insanın anılmaya değer bir şey olmadığı, çok uzun bir zaman sürecinin ardından katışık bir sperm damlasından yaratıldığı, yaratılış amacının ise imtihan olduğu bildirilmektedir. İmtihan bilgi ve özgürlüğü gerektirdiği için insan işitme, görme gibi bilgi vasıtalarıyla donatılmıştır. İşitme ve görme sıfatları insana nisbet edilirken bununla genellikle insanın duyu vasıtaları yanında aklî ve zihnî donanımları da kastedilmiştir Fahreddin er-Râzî, XXX, 237, 256; Elmalılı, VIII, 5497-5499. 3. âyette gerek zihnî ve psikolojik kabiliyetler sayesinde gerekse vahyin aydınlatmasıyla insanın doğru yolu bulma imkânına kavuşturulduğu bildirilerek artık şükredici veya nankör olmasının kendisine kaldığı belirtilmiş, bu suretle hem insanın sorumluluğu hem de bunun için gerekli olan irade özgürlüğü açıklığa bölümde âyet 4-21, iradesini kötülük yönünde kullanan inkârcıların âhirette karşılaşacakları ceza şekillerinden bir kesit verildikten sonra iradelerini iyilik yönünde kullanan ve bu sebeple “ebrâr” diye nitelenen müminler için hazırlanan âhiret nimetleri sıralanmaktadır. Burada iyilerin üzerinde durulan nitelikleri şunlardır Sözünde durmak, uhrevî sorumluluk şuuru, muhtaçları doyurmak ve onlardan maddî ve mânevî bir karşılık beklemeden yaptıklarını sırf Allah rızâsı için yapmak âyet 7-10. Bu âyetler, İslâm’da ahlâkî emirlerin şartsız olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bununla birlikte sûrede Allah’ın erdemli insanları âhiretin şerrinden koruyacağı, mutlu ve sevinçli bir âkıbetle karşılaştıracağı belirtilmekte ve uhrevî nimetlerden örnekler verilmekte, bu bölümün son âyetinde, “İşte bu nimetler sizin ödüllerinizdir ve artık yaptığınız işler karşılığını bulmuştur” denilmektedir. 9. âyet, ahlâk felsefesindeki deyimiyle kategorik buyruğa 22. âyet ise erdemli insanın mutlaka âhirette hak ettiği mutluluğa erişeceğine işaret Peygamber’e hitap eden 23-24. âyetler onun metanetini güçlendirmeyi, peygamber olarak dinî duyarlılığını geliştirmeyi amaçlamaktadır. 27. âyet, âkıbetlerini düşünmeden kendilerini aşırı dünya tutkularına kaptıranları eleştirmekte, sûre bütün bu açıklamaların bir uyarı olduğunu, isteyenin Allah’a giden yolu bulabileceğini, Allah’ın dilediğine rahmetiyle muamele edeceğini, zâlimler için de şiddetli bir azap hazırladığını bildiren açıklamalarla sona ermektedir. Bir hadiste Hz. Peygamber’in, zaman zaman cuma günleri sabah namazlarında Secde ve İnsân sûrelerini Buhârî, “CumǾa”, 10; Müslim, “CumǾa”, 64, 65, diğer bir hadiste de bir rekatta Kıyâme ve İnsân sûrelerini Ebû Dâvûd, “Ramażân”, 9 okuduğu rivayet edilmektedir. Bazı tefsirlerde, “Kim Hel etâ sûresini okursa Allah onu cennet ve ipek elbiselerle ödüllendirir” Zemahşerî, IV, 172 şeklinde rivayet edilen hadisin sahih olmadığı anlaşılmaktadır Muhammed et-Trablusî, I, 1030.İNSAN SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUHel eta alel'insani hıynüm mined dehri lem yekun şey'en halaknel'insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece'alnahu semiy'an hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma a'tedna lilkafiriyne selasile ve ağlalen ve se' yeşrebune min ke'sin kane mizacuha kafuraAynen yeşrebu biha 'ıbadullahi yufecciruneha binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu yut'ımunetta'ame 'ala hubbihi miskiynen ve yetiymen ve nut'ımukum livechillahi la nuriydu minkum cezaen ve la nehafu min rabbina yevmen 'abusen şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve cezahum bima saberu cenneten ve fiyha 'alel'eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la daniyeten 'aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha yutafu 'aleyhim bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kanet min fıddatin kadderuha yuskavne fiyha ke'sen kane mizacuha zencebiylen.'Aynen fiyha tusemma yetufu 'aleyhim vildanun muhalledune iza reeytehum hasibtehum lu'luen iza reeyte semme reeyte ne'ıymen ve mulken kebiyren.'Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fıddatin ve sekahum rabbuhum şeraben haza kane lekum cezaen ve kane sa'yukum nahnu nezzelna 'aleykelkur'ane lihukmi rabbike ve la tutı' minhum asimen ev rabbike bukreten ve minelleyli fescud lehu ve sebbıhhu leylen haulai yuhıbbunel'acilete ve yezerune veraehum yevmen halaknahum ve şededna esrehum ve iza şi'na beddelna emsalehum hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane 'aliymen men yeşau fiv rahmetihi vezzalimiyne e'adde lehum 'azaben OKUNUŞUNUN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZİNSAN SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞUİnsan henüz anılır bir şey değilken yaratılmamışken üzerinden uzunca bir zaman biz insanı, karışım halindeki az bir sudan meniden yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür biz onu ömür boyu yürüyeceği yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu istedikleri şekilde fışkırtıp kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.Yedirdikleri kimselere şöyle derler "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.""Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden o günün azabından dolayı Rabbimizden korkarız."Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç karşılık da onları cennet ve ipekten giysiler ile koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş yakıcı sıcak görürler, ne de dondurucu cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri kolayca alınacak şekilde yakınlaştırılarak gümüş kaplar, şeffaf kadehler billur kaplar ki, onları ihtiyaca göre ölçüp kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden bir pınar ki ona "selsebil" adı gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler görünce sonsuznimetler ve büyük bir mülk hükümranlık ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek şöyle denecektir "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür."Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz indirdik halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat akşam Rabbinin adını bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih inanmayanlar dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına biz yarattık ve eklemlerini birbirine biz bağladık. Dilediğimizde onları yok eder yerlerine benzerlerini bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır. İNSAN SURESİ TEFSİRİİnsan henüz anılır bir şey değilken yaratılmamışken üzerinden uzunca bir zaman geçti. ﴾1﴿ Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan meniden yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. ﴾2﴿İnsan kelimesi, “beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins kökünden türetilmiş olup akıl ve fikir sahibi, konuşarak anlaşan sosyal bir varlık türünü ifade eder Râgıb el-İsfahânî, Müfredâtü’l-Kur’ân, “ins” md.. Kur’an’da altmış beş yerde insan, on sekiz yerde ins, bir yerde de insî insanın her bir ferdi geçmekte, bir âyette “enâsî”, 230 yerde nâs şeklinde çoğul olarak yer almaktadır. İlgili âyetlerin çokluğundan da anlaşıldığı üzere Kur’an’da insan çeşitli yönleriyle ele alınmış; onun nasıl yaratıldığı, mahiyeti ve yaratılış amacı bir bütünlük içinde anlatılmıştır meselâ bk. Nisâ 4/1; Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-15; Kıyâmet 75/37; ayrıca bk. İlhan Kutluer, “İnsan”, DİA, XXII, 320-323.Kıyâmet sûresinin son âyetlerinin devamı mahiyetindeki bu âyetlerde öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden insana, onun varlık alanına çıkmazdan önceki hiçliği, aslı ve yaratılış aşamaları hatırlatılarak bundan ibret alması ve ders çıkarması istenmiştir. İlk âyetteki hîn kelimesi “sınırlı bir zaman, bir süre” anlamına gelir; dehr ise “bir vakitle sınırlanmamış mutlak zaman” demektir Râgıb el-İsfahânî, “hyn” ve “dhr” md.. Elmalılı âyetin bu kısmını şöyle açıklar “Hîn”, mutlak ve bütün zamanı değil, zamandan, az veya çok bir müddeti, vakit gibi az veya çok bir cüzü ifade eder. Burada “dehr”in başlangıcı olan âlemin yaratılışı ile insanın yaratılışı noktalarıyla sınırlıdır. Hîn kelimesinin nekre belirsiz olması ise haddi zatında sınırlı olmakla beraber, insana nazaran miktarının meçhul olduğuna işarettir. Yani, şu muhakkak ki, insan cinsi âlemin yaratılışından hayli müddet sonra yaratılmıştır. Âlemin yaratılışı ile başlayan “dehr”den, insan cinsinin yaratılmasına kadar sizin için meçhul, ama yine de bu iki nokta ile sınırlı bir müddet cereyan etmiş, insana doğru gelmiştir. Öyle ki, o müddet zarfında insan, anılır, bu nam ile tanınır bir şey olmamıştır IX, 5492-5493. Diğer yönden her bir insan, var olmazdan önce bir hiç, sonra babasının sulbünde bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim 2. âyette insanın “katışık bir nutfe”den yani ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan yaratıldığı ifade buyurulmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lutfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tâbi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-15; Kıyâmet 75/37. 3. “Doğru yolu gösterdik” ifadesinden ne kastedildiği müfessirlerce farklı şekillerde açıklanmıştır a Biz insana hidâyet ve dalâlet, hayır ve şer yollarını açıklayarak tanıttık. Nitekim Beled sûresinin 10. âyetinde, “Biz ona iki yolu göstermedik mi?” buyurulmuştur; b Mutluluk ve mutsuzluk yollarını açıkladık; c Kâr ve zararını anlayacak yetenekte yarattık. Allah Teâlâ insanı akıllı, iradeli ve iyiyi kötüden ayırma kabiliyetine sahip değerli bir varlık olarak yaratmış; görevlendirdiği peygamberler ve indirdiği vahiyle ona doğru yolu göstermiş, aynı zamanda kendisine irade ve seçme hürriyeti vermiştir. Artık Allah’ın gösterdiği doğru yola girip şükredici olmak veya şeytana ve nefse uyarak Allah’ın verdiği imkân ve kabiliyetleri baskı altına alıp nankör olmak insanın kendi elindedir krş. İsrâ 17/18-19; Kehf 18/29.TEFSİRİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ- Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Vucûhun yevme-iżin nâdiratunO gün yüzler parlar, güzelleşir. O gün ahirette nice yüzler vardır ki güzelliği ile parıldayacaktır. Bazı yüzler o gün mutlulukla parlayacak,O gün, ışıl ışıl parlayacak yüzler var ki, o gün gün yüzler ışıl ışıl yüzler vardır ki, o gün kıyamette güzelliği ile gün, bir kısım yüzler Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını gün, kimi yüzler parlayacakO gün birtakım yüzler sevinçten 3/106-10722,23. O gün ba’zı yüzler nurlanacak ve nazarları rablerine teveccüh O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp gün birtakım yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl gün bazı yüzler var ki o gün ışıl ışıl yüzler o gün ışılar parlarBirtakım yüzler İzin Günü ışıl vardır o gün ter-ü yüzler vardır ki, o gün âhirette parlaktırlar!Yüzler vardır o gün, gün kimi yüzler parlıyacak,O gün, bazı yüzler ter-ü taze olacak,O gün bazı yüzler vardır, mutluluktan ışıl ışıldır,⁸8 Krş. Âl-i İmrân, 3/106-107O gün bazı yüzler ışıl ışıl Gün bazı yüzler, sevinçten ışıl ışıl vardır o gün parlayacak!22,23. O gün yüzler vardır aydın, // Sahib'ini süzen. Hesap günü Rabbine inanan, iyi güzel işler yapanların yüzleri ışıl ışıl parlar. Yaptıkları her iş onlar için ahiret hayatının aydınlığı olur. 22,23. O gün bazı yüzler, Rablerinin kararını beklerken ışıl ışıl İşte o gün, öyle pırıl pırıl yüzler vardır ki onlar, Rablerine bakarlar ve bakmaya doyamazlar.¹1 Ru’yetullah “Ru’yet” kelimesi, Arapçada رَأَى kökünden gelen bir mastardır. Bu kelimeye sözlüklerde; görmek, bakmak, inanmak, bilmek, sanmak, son... Devamı..Bazı yüzler o Gün mutlulukla parlayacak,Ama gün gelecek kimi yüzler sevinçten ışıl ışıl parlayacak. 10/26, 80/38O gün bazı yüzler mutluluktan ışıl ışıl, ap aktır;O günde birtakım yüzler vardır o gün pırıl pırıl. . . Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar,O gün bir takım yüzler parlaktır,O gün, parıldayan yüzler gün yüzler vardır ışıl ışıl,Yüzler vardır o gün parıltılı,22-23. daħı yüzler ol gün tāzedür çalabı’larındın yaña yüzler ol günde gün neçə-neçə üzlər sevinib güləcək,That day will faces be resplendent,Some faces, that Day,5822 will beam in brightness and beauty;-5822 This passage especially with reference to verses 26-28 would seem to refer to what our Doctors call the Lesser Judgement at Qiyamah al Sughra... Devamı.. Hadid Suresi 22. ayeti ne anlatıyor? Hadid Suresi 22. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Hadid Suresi 22. Ayetinin Arapçasıمَٓا اَصَابَ مِنْ مُص۪يبَةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَبْرَاَهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌۚ Hadid Suresi 22. Ayetinin Meali Anlamıİster kıtlık, kuraklık, deprem gibi yeryüzünde meydana gelen bir musîbet olsun, ister hastalık, açlık, ölüm gibi kendi canlarınızda, onu daha biz yaratmadan önce o bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek Suresi 22. Ayetinin TefsiriAllah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmada, mağfiret ve cennet için yarışa cesaret edip başkalarını geçmek üzere müsâbakaya girmede bir takım dünyevî zorluklar, zararlar, sıkıntılar ve musîbetlerle karşılaşmak mukadderdir. Bunlar ya insanın yaşadığı yer veya bizzat kendi nefsine taalluk eden musibetler olabilir. Yerle ilgili musîbetler kuraklık, kıtlık, hayvanlara veya ürünlere ârız olan âfetler, evlerin yıkılması, yanması, arazinin zâyi olması, deprem ve benzeri gibi zararlardır. Nefislerdeki musibetler ise ölüm, hastalık, yara, bere, kırık, hapis, işkence, açlık, susuzluk gibi canlara ârız olabilecek acılardır. Bunlar henüz meydana gelmeden çok önce Allah Teâlâ tarafından Levh-i Mahfuz’a yazılmıştır. Kimin başına nelerin geleceği en ince ayrıntısına kadar alın yazısı olarak tespit edilip kayda geçirilmiştir. Bunları yazmak ve yazılanları gerçekleştirmek Cenâb-ı Hak için pek kolaydır. Yazılanlar, hayırda yarışanların ve cennete koşanların başına geleceği gibi, kaçanların da, oturup zevk ve eğlencelerine bakanların da başlarına gelecektir. O halde bunları bahane ederek yapılması gerekenleri yapmaktan geri durmamalı, hatta bu hususta daha da gayretli olmalıdır. Kalbini zahiren hayır veya şer görüntüsü içinde vuku bulan hadiselerden ziyade Allah’a bağlamak, insan olmak hasebiyle müteessir olunsa da olaylar karşısında muvazeneyi bozmadan yola devam etmek gerekir. Ne kaybedilen şey sebebiyle neşet eden üzüntünün ıstırabına, ne de elde edilen menfaatten doğan sevincin gurur ve heyecanına kendini kaptırmak doğru olmaz. Hepsinin Allah’tan geldiğini ve içinde nice hikmetler olduğunu bilerek, her iki halde de gönlü Allah’ın mağfiret ve rızâsı sevincine bağlayıp huşu ve rızâ hisleriyle sadece kulluk vazifesinin derdinde olunmalıdır. Abdullah b. Abbas şu sözü ne kadar güzeldir “Olaylar karşısında duruma göre sevinmeyen ve üzülmeyen kimse yoktur. Mühim olan, kişinin başına gelen musibeti sabır, hayrı da şükür ile karşılamasıdır.” Taberî, Câmiu’l-beyân, XXVII, 305 Şâir der ki “Oldu olacak, olmayacak olmadı aslâ Âlemde nice yok yere say ü hazer ettim.” Tayyar Paşa “Ömrüm boyunca lüzumsuz yere çırpındım durdum. Olmasını arzu ettiğim şeylerin peşinden koştum; vukuunu istemediğim işlerden kaçmaya uğraştım. Fakat hepsi nâfile… Allah’ın takdirinde nasıl tâyin ve tespit edilmiş ise, her iş o ilâhî programa göre tahakkuk ve tecelli etti. Olacak» diye yazılmış iseler hepsi oldu. Olmayacak» diye yazılanların ise hiçbiri olmadı.” Ebû Osmân el-Hîrî der ki “İnsan kemâl derecesini bulmak istiyorsa, kalbinde şu dört şey eşit olacaktır اَلْمَنْعُ men Yani elden alınan veya elde edilecek bir şeyin verilmeyişi ile, اَلْعَطَاءُ atâ Yani bir şeyin verilişi… Bu ikisi bir olacak. Ne ona gücenme olacak, ne buna güvenme ve sevinme… اَلْعِزَّةُ izzet İnsanın kalbinde bu izzet hâli ne kadar yer işgal ediyorsa; aksi olan اَلذِّلَّةُ zillet Ondan daha farklı bir yer tutmayacak.” Velîler Ansiklopedisi, I, 288 Bunun içindir ki, kadere teslimiyet göstermeme, insanda Allah’ın sevmediği bir kısım vasıfların ortaya çıkmasına sebep olur. Bunlardan biri, kendinde bir fazilet tahayyül edip kibirlenmek, kendini beğenmek; diğeri de kendini üstün bilip başkalarını değersiz görerek övünmektir. O halde bir taraftan Allah’ın razı olacağı işler yaparken, bir taraftan da Allah’ın sevmediği kendini beğenme, böbürlenme, çokça övünme, büyüklenme, cimrilik yapma ve başkalarına cimriliği öğütleme gibi kötü sıfatlardan uzak durulmalıdır. Çünkü bunlar, kalplerine imanın halâvet ve neş’esi yerleşmeyen münafık karakterli insanların mezmûm vasıflarıdır. Şu da bilinmelidir ki, Allah ganîdir; kimsenin kulluğuna ve ibâdetine asla muhtaç değildir. O zatı, en güzel isimleri, sıfatları ve fiilleriyle bizâtihî her türlü övgüye layıktır. İşte Allah Teâlâ, hayatın bütün yönleriyle bu ilâhî ölçülere göre düzenlenmesi için peygamberleri göndermiştir Hadid Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriHadid Suresi 22. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan

insan suresi 22 ayet fazileti